Yazar: Söyleşiyi yapan: Asuman Bayrak
Kendinizi nasıl tanımlarsınız? Prof. Dr. Murat Güvenç kimdir?
Murat Güvenç, sosyal ve ekonomik verilerin mekansal temsili problemiyle uğraşan kişidir.
Bu uğraşma sürecinde neler yaptınız/yapıyorsunuz?
Şu anda Türkiye’de olmayan, ancak Türkiye demografisinin önde gelen isimlerinden Fred Shorter, 1995 yılında bana, 1990 sayımında 5 kente ait %5’lik örneklem verisi vermişti ve ben bunlarla uğraşmaya başladım. Bu bilgileri haritalama derdine düştüm. Tarih Vakfı’nın yayımladığı İstanbul Dergisi’nin Temmuz sayısında, “1990 Yılı Sayımından İstanbul Manzaraları” adlı yazım ve ekindeki 4 harita, bu “meşakkatli” çalışmanın ilk sonuçlarıdır. Daha sonra, genelleştirilebilecek bir metot oluşturdum ve bu metodun sonucunda 2 eser ortaya çıktı. Birincisi, bir TÜBİTAK projesi olarak hazırlanan, 1910-1922 döneminde İstanbul sokaklarının sosyal ve ekonomik profillerini gösteren atlastır. İkincisi, 1990-2000 sayımlarından hareketle İstanbul’un sosyoekonomik atlasıdır. Bu atlası, ODTÜ’den ayrılmadan önce çalıştığım 5 kişilik grupla birlikte hazırladık.
Peki bu çalışmalar ne tür faydalar sağlayacak?
Normalde, ürettiğimiz istatistiki verilerin %1'ini kullandığımız söylenebilir. Oysa bu metotla, Osmanlı’dan başlayarak tüm istatistiki veriler katmanlaştırılarak haritalanabilir. Bu süreç, Türkiye'de toplumsal ve kent tarihini yeniden değerlendirme ve yorumlama fırsatları sağlayabilecektir.
Şehir ve Bölge Planlama bölümü mezunusunuz. Sizce Türkiye’de bu bölüm hak ettiği ilgiyi görüyor mu?
Türkiye’nin şehirleşme açısından geldiği nokta, okulda okuduklarımızdan çok farklı. Biz 1985’te, 2015’in planları ve kentleşme süreçleri ile uğraşırdık. Türkiye’nin şehirleşme anlamında neleri başardığından söze başlarsak, bizim mesleğin gelecekte neden çok önemli olacağını da anlarız.
Türkiye’nin nüfus yapısı, farklı dönemlerde şöyle seyrediyor: 1950’li yıllarda, nüfusun %80’i kırsal, %20’si kentli; 1960’lı yıllarda, büyük ölçüdeki kentleşmeye rağmen nüfusun %70’i kırsal, %30’u kentli; 2000 sayımında ise bu oran, tamamen tersine dönmüş durumda; nüfusun %30’u kırda, %70’i kentlerde yaşıyor. Ve en önemlisi, özellikle AB müzakere sürecine girilmesi ve bu bağlamda devletin destek alımlarından çekilmesi nedeniyle, kırda her yıl 1 milyon kırsal iş kaybediliyor. Türkiye, ilk defa kentli bir toplum oluyor. Kentli bir toplum olmak, çok önemli bir şey. Hocamız Mübeccel Kıray, kentleşmenin 10 bin yıl süren bir yapının çözülmesi anlamına geldiğini öğretmişti.
Toplumsallık, kentte hızlanır. Bu, insanların zaman algısının değişmesi ve disipline edilmesi demektir. Kırsal nüfusun %5’in altına inmesi durumunda, toplum bambaşka bir yapıya dönüşüyor. Ama tabii, bu değişim Türkiye’deki gibi hızlı olursa, bazen kırı folklorik anlamda kentte yeniden inşa etme durumu ortaya çıkıyor. Her şeye rağmen, Avrupa’nın en az 150 yılda yaşadığı dönüşümü, Türkiye 75 yılda gerçekleştirdi.
İstanbul için şehircilik açısından hâlâ umut var mı?
İstanbul için hiçbir umutsuzluğa yer yok. İstanbul’un kendisi, hayranlık verici bir şehir. Bu şehrin 20-30 senede gelmiş olduğu noktayı görmek lazım. 20 sene önce İstanbul’da, toplumsal yaşamın her alanı deyim yerindeyse “dökülüyordu”. Bu şehirdeki yaşam kalitesinin ardındaki binlerce kişinin çabasını unutmayalım. Elbette, daha iyisi yapılabilir; ancak, bu şehrin kendi dinamizmi harikuladedir. İstanbul artık, kendi sınırlarını aşmış; il sınırları, hiçbir şey ifade etmiyor. İstanbul “bölge kent”e dönüşmüş durumda.
Türkiye’de şehircilik adına neler yapıldı?
Bugün Türkiye, geçmişteki zorluklarının çoğunu geride bırakmış durumda. 1956'dan 1975'e kadar geçen 20 yıllık dönemde, Türkiye'yi yönetenlerin bu kadar manevra alanı yoktu. 1950’li yılların sonuna gelindiğinde, İstanbul ve Ankara'nın kentleşme maliyeti, neredeyse Türkiye'yi batırmıştı. İncir, fındık, vb. satıp, cam, boru, fayans, yassı çelik ithal etmek, elbette sürdürülebilir bir model değildi. Nitekim sürdürülemedi. O zaman çok radikal bir karar verilmesi gerekiyordu ve “Sophie'nin Seçimi” türünde bir karar verildi. Kaynakların tamamı sanayi yatırımına tahsis edildi. Konut, yol, köprü ve altyapı yatırımları yavaşlatıldı veya tamamen durduruldu. Artık, bir süre şehirlere ne olup bittiğine bakılmayacaktı. İşte bu nedenle, İstanbul dahil pek çok şehirde sivil mimariden geriye pek birşey kalmadı. Çeperler gecekondulaştı. Ama sonunda, Türkiye boru, çimento, cam, fayans ve otomobil üretir hale geldi ve kentleşmenin havası değişmeye başladı. Konut sunum biçimi ve inşaat teknolojisi değişti. 1960'lı yıllarda ve 1970'li yılların başında duyarlılık olsa bile imkan yoktu. İmkan olmayınca, duyarlılık sadece iyi niyet olarak kalıyor. Oysa şimdi, yaptığımız birçok tahribatı yapmayabiliriz; çünkü artık, manevra alanı seçim yelpazesi çok daha geniş. Şu sıra sorumluluk daha büyük anlayacağınız...
Kentli yaşam, kentsel dönüşüm gibi kavramların anlamı nedir?
Kentli yaşamanın da evreleri var. Sanayi kenti evresinde, faaliyetler kentin merkezi alanlarında toplanıyor; etrafında kuşak kuşak insanların, çeşitli sosyal grupların kümelenmesi görülüyor. Buna merkezileşme evresi de denir. Ancak, sanayileşme sürecinin daha ileri evrelerinde, sanayi merkezi, bölgelerden ayrılmaya başlıyor. Bant üretime geçilmesi, geniş alan gereksinimi, merkezi yerlere taşımacılık zorlukları, sanayilerin kent dışına çıkmasında, karar merkezlerinin de gökdelenlere taşınmasında etkili. Kent merkezinin boşalması, dalga dalga yayılarak "ortası boş şehirler" ("donut shaped cities") oluşturuyor. Küreselleşme süreciyle karşılaşan kentlerde, bu büyük dönüşüm kendi içinde birbirine eklemlenerek yeni kent formları oluşturuyor. Yeni yapıda merkezler yine önemli; ancak, bu, iktisadi zorunluluktan çok kültürel ve simgesel ekonomiye bağlı.
Türkiye’de başarılı kentsel dönüşüm örnekleri var mı?
Kentsel dönüşüm sürecini olması gereken şekliyle yapmış İzmir'den ve bunu sağlayan Piriştina'dan mutlaka bahsetmek lazım. Görevdeki 4 yılını tamamlamadan yaptıkları, gerçekten alkışlanacak projeler. Körfezin kokusunu yerel bilgiyle çözmesi ve kordondan geçen otoban projesinin yeniden düzenlenmesi, Konak Meydanı, tabakhanelerin ıslahı, güzel dönüşüm projesi örnekleri. Ayrıca, Karayalçın döneminde Dikmen Vadisi çok başarılı bir örnekti. Bunlar, ilk aklıma gelenler. Araştırılsa, çok sayıda örnek bulunabilir. Kentlerin tarihi tümüyle başarısızlıklar tarihi şeklinde yazılamaz kuşkusuz...
Prof. Dr. Murat Güvenç Kimdir?
1953 Ankara doğumlu olan Prof. Dr. Murat Güvenç, St. Joseph Lisesi’ni (Moda) bitirdikten sonra, 1972 yılında ODTÜ’ye girdi. Prof. Dr. İlhan Tekeli’nin öğrencisi oldu. Belçika’da doktora dersleri alan Güvenç, yurda döndükten sonra, 28 yıl boyunca ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. Halen, Bilgi Üniversitesi Mimari Yüksek Lisans Programı’nda “Kentlerin Tarihi Yapıları”, Fen Edebiyat Fakültesi’nde de “Mekanlar ve Toplumsal Mekanlar” dersleri veriyor.
*Activeline Eylül 2006 sayısında yayımlanmıştır.